Bir Türk Subayının Sefer Defteri Mızraklı Süvari Teğmen Selim Bey'in Günlükleri Ekim–Aralık 1912 Süloğlu’dan Çatalca’ya

Stok Kodu:
9789755539904
Boyut:
13.5x21
Sayfa Sayısı:
104
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2023
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
%30 indirimli
200,00TL
140,00TL
9789755539904
741068
Bir Türk Subayının Sefer Defteri
Bir Türk Subayının Sefer Defteri Mızraklı Süvari Teğmen Selim Bey'in Günlükleri Ekim–Aralık 1912 Süloğlu’dan Çatalca’ya
140.00

Osmanlı ordusunda I. Mızraklı Süvari Alayının bir subayı olan Teğmen Selim Bey, Fransa’da bir hava kuvvetleri subayı olarak eğitime gönderilmesini beklerken kendisini birdenbire savaşın içinde buluyor. İstanbul’dan Süloğlu’na geliyor (6 Ekim 1912). Oradan, Bulgarlarla çatışa çatışa, geri çekile çekile Çatalca’ya, oradan da İstanbul’a dönüyor. Tuttuğu günlükleri Paris’te Fransızca olarak yayımlatıyor (1913). Teğmen Selim Bey, yalnızca yaşadığı olayları, tanıklıklarını aktarmakla yetinmiyor, aynı zamanda Osmanlı’nın çöküşü ve bu gün de hâlâ çağdaş uygarlık düzeyine ulaşamayışımız hakkında da bize ışık tutan önemli saptamalarda bulunuyor: "Kimi benden su istiyor, kimi ekmek... Emir erimle mataralarımızı ve eyer kuburlarımızı boşaltıyoruz. Hiçbir şeyim kalmadı ve bana hâlâ yalvarıyorlar. Bu bahtsızlara cesaretlerini toplamalarını, hasta arabası bulacakları Hasköy'e kadar sürüklenmelerini söylüyorum. Zavallılar! Bu yiğit insanlardan kimbilir kaçı yalnızca yaralarından değil, açlıktan ve bakımsızlıktan ölmek için orada kaldı...” “Yol –atlarımızın dizlerinin üstüne kadar çamura battıkları bataklığa bu adı verebilirsek– sahipleri tarafından ağırlıklarını hafifletmek için rasgele atılmış her çeşitten araç gerece bakarak seçilebiliyordu. Ordumuzun yollara ektiği tüm bu malzeme, zavallı milletimizden acımasızca sökülüp alınan milyonlarca vergiyi temsil etmektedir. Yalnızca Alman markalarını görüyoruz ve her an borçlarımızın Berlin'de yutulduğunu düşünüyorum. Kalbimde aşırı bir öfke var ve bu öfkenin kendimde olduğu gibi herkeste olmasını istiyorum...Felaketlerimizin büyük bir bölümünün sorumluluğu bizde, yani Türk ordusunun subaylarındadır. Milletin ekmeğini yedik ve ona bizden beklediği hizmetleri verebilecek kapasitede değiliz. Barış zamanlarında savaşa nasıl hazırlanacağımızı bilmiyorduk, bizi doğrudan ilgilendirmeyen şeylerle meşguldük; Türkiye'yi bir anayasa vererek kurtardığımıza inandık, ama asıl görevimiz olan güçlü ve eğitimli bir ordu yaratmak üzerine her zaman düşünmedik.”

Osmanlı ordusunda I. Mızraklı Süvari Alayının bir subayı olan Teğmen Selim Bey, Fransa’da bir hava kuvvetleri subayı olarak eğitime gönderilmesini beklerken kendisini birdenbire savaşın içinde buluyor. İstanbul’dan Süloğlu’na geliyor (6 Ekim 1912). Oradan, Bulgarlarla çatışa çatışa, geri çekile çekile Çatalca’ya, oradan da İstanbul’a dönüyor. Tuttuğu günlükleri Paris’te Fransızca olarak yayımlatıyor (1913). Teğmen Selim Bey, yalnızca yaşadığı olayları, tanıklıklarını aktarmakla yetinmiyor, aynı zamanda Osmanlı’nın çöküşü ve bu gün de hâlâ çağdaş uygarlık düzeyine ulaşamayışımız hakkında da bize ışık tutan önemli saptamalarda bulunuyor: "Kimi benden su istiyor, kimi ekmek... Emir erimle mataralarımızı ve eyer kuburlarımızı boşaltıyoruz. Hiçbir şeyim kalmadı ve bana hâlâ yalvarıyorlar. Bu bahtsızlara cesaretlerini toplamalarını, hasta arabası bulacakları Hasköy'e kadar sürüklenmelerini söylüyorum. Zavallılar! Bu yiğit insanlardan kimbilir kaçı yalnızca yaralarından değil, açlıktan ve bakımsızlıktan ölmek için orada kaldı...” “Yol –atlarımızın dizlerinin üstüne kadar çamura battıkları bataklığa bu adı verebilirsek– sahipleri tarafından ağırlıklarını hafifletmek için rasgele atılmış her çeşitten araç gerece bakarak seçilebiliyordu. Ordumuzun yollara ektiği tüm bu malzeme, zavallı milletimizden acımasızca sökülüp alınan milyonlarca vergiyi temsil etmektedir. Yalnızca Alman markalarını görüyoruz ve her an borçlarımızın Berlin'de yutulduğunu düşünüyorum. Kalbimde aşırı bir öfke var ve bu öfkenin kendimde olduğu gibi herkeste olmasını istiyorum...Felaketlerimizin büyük bir bölümünün sorumluluğu bizde, yani Türk ordusunun subaylarındadır. Milletin ekmeğini yedik ve ona bizden beklediği hizmetleri verebilecek kapasitede değiliz. Barış zamanlarında savaşa nasıl hazırlanacağımızı bilmiyorduk, bizi doğrudan ilgilendirmeyen şeylerle meşguldük; Türkiye'yi bir anayasa vererek kurtardığımıza inandık, ama asıl görevimiz olan güçlü ve eğitimli bir ordu yaratmak üzerine her zaman düşünmedik.”

Tüm kartlar
Taksit Sayısı Taksit tutarı Genel Toplam
Tek Çekim 140,00    140,00   
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat