Günleri sıkıntının o kasvetli rengine boyayan taşra hayatında, sokakları oraya yazgılı adımlarla arşınlayan taşralı yarı aydınların dünyası. Dostoyevski’nin Ecinniler’i Türkiye taşrasının geçit vermez çitlerini aşamayacaklarını bilmenin öfkesiyle birbirlerine musallat olurken, kendi çığlıkları ve şeytanca düşünceleriyle kavruluyorlar. İsimsiz anlatıcının hazdan, arzudan, hedeften yoksun amaçsız ve kaygısız adımları ise bütün deneyimlerin birbirinin aynısı olduğu yavan bir maceranın içerisinde dönüp duruyor.
Ahlat Ağacı filminin ortak senaristlerinden ve oyuncularından Akın Aksu, Bir Taşra Köpeği’nde olağanüstü ustalık ve takıntı derecesinde bir ayrıntı düşkünlüğüyle ıssız taşrayı rafa kaldırarak yerine canlı, çoksesli bir tablo koyuyor.
Kapısı, yalnızlığa ve varoluşun kaçınılmaz çırpınışına açılan sıcak, uzun, sıkıcı bir yaz mevsimi. Amaçsız, istemsiz, adeta başka algı alanlarına eğilim duyan bir adam, yaz sıcağına teslim olmuş bilinciyle, Diyojen’in Feneri gibi dolaşarak, varlığımızın gezegendeki anlamını arıyor. Birbirinden pek de farkı olmaksızın sürüp giden günlerin içerisinde oradan oraya; kendisi için hiçbir anlamı olmayan sözlerin, düşüncelerin, inanışların arasında, sahipsiz bir gölge gibi dolanıp duruyor.
- Nuri Bilge Ceylan
Günleri sıkıntının o kasvetli rengine boyayan taşra hayatında, sokakları oraya yazgılı adımlarla arşınlayan taşralı yarı aydınların dünyası. Dostoyevski’nin Ecinniler’i Türkiye taşrasının geçit vermez çitlerini aşamayacaklarını bilmenin öfkesiyle birbirlerine musallat olurken, kendi çığlıkları ve şeytanca düşünceleriyle kavruluyorlar. İsimsiz anlatıcının hazdan, arzudan, hedeften yoksun amaçsız ve kaygısız adımları ise bütün deneyimlerin birbirinin aynısı olduğu yavan bir maceranın içerisinde dönüp duruyor.
Ahlat Ağacı filminin ortak senaristlerinden ve oyuncularından Akın Aksu, Bir Taşra Köpeği’nde olağanüstü ustalık ve takıntı derecesinde bir ayrıntı düşkünlüğüyle ıssız taşrayı rafa kaldırarak yerine canlı, çoksesli bir tablo koyuyor.
Kapısı, yalnızlığa ve varoluşun kaçınılmaz çırpınışına açılan sıcak, uzun, sıkıcı bir yaz mevsimi. Amaçsız, istemsiz, adeta başka algı alanlarına eğilim duyan bir adam, yaz sıcağına teslim olmuş bilinciyle, Diyojen’in Feneri gibi dolaşarak, varlığımızın gezegendeki anlamını arıyor. Birbirinden pek de farkı olmaksızın sürüp giden günlerin içerisinde oradan oraya; kendisi için hiçbir anlamı olmayan sözlerin, düşüncelerin, inanışların arasında, sahipsiz bir gölge gibi dolanıp duruyor.
- Nuri Bilge Ceylan