“Merhum pederim benim Tevârîh-i Âl-i Osman merakımdan gayet memnun idi. Ara sıra ordan burdan sorular sorar, malumatımı yoklardı. Rahmetli bir gün yine böyle bir yoklamada: “Tevârîh-i Âl-i Osman’a artık epey vukufun var, biliyorum.” dedi. “Peki, söyler misin, sence Devlet-i Âliyye’nin inhitatının mebdei ve sebebi nedir?” Kendimden gayet emin: “Mebdei Karlofça Muahedesi’dir, efendi baba.” dedim.
“Hep öyle söylenir,” deyip güldü. “Peki ya sebebi?” Başladım saymaya: “Birincisi, devlet idaresi bozuldu, efendi baba! Memlekette rüşvet, irtikâp, iltimas aldı yürüdü. Mevkii makam para ile alınır satılır hale geldi. Bu sebeple devlet idaresine ehil kimseler gelmez oldu. İkincisi, padişahlarımız zevk u safâya dalıp devlet işleriyle alakadar olmaz oldular. Ordularının başında sefere çıkmadılar. Üçüncüsü, askerimiz bozuldu; nizamı intizamı kalmadı. Yeniçeri esameleri para ile alınır satılır hale geldi. Parayı verip esame alan talim terbiye görmeden yeniçeri oldu. Dördüncüsü, o arada küffar fenni silahlar icad etti. Biz dolma tüfekle muharebe ederken onlar yivli tüfek kullanmaya başladı. Bizim askerimizin dolma tüfeği yağmurda çamurda patlamazken, onların yivli tüfekleri cayır cayır kurşun sıktı. Beşincisi, memlekette adaletsizlik arttıkça arttı. Adalet mülkün temeli olmaktan çıktı...”
Ben daha sayıyordum ki: “Bu kadar yeter!” diye sözümü kesti rahmetli: “Saydıklarının hepsinde hakikat payı var elbette. Lakin ben o kanaatte değilim. Devlet-i Âliyye’nin inhitatının mebdei Karlofça Muahedesi’nden çok çok evveldir. Sebebine gelince... Bunun, senin saydıkların dâhil pek çok sebebi vardır ama esas sebebi başkadır...”
Hatıratının başında bunları anlatıp o gün babasının ne demek istediğini anlayamadığını yazan kahramanımız Hayrullah Nami Efendi’nin ayakları, Hazine-i Amire’de vazifeye başladıktan bir müddet sonra suya eriyor, babasına hak verip hatıratında Devlet-i Âliyye’nin o yıllardaki hazin hikâyesini bizlere bütün çıplaklığıyla anlatıyor. Öyle anlatıyor ki, insan, Hayrullah Nami Efendi’nin anlattıklarını okurken zaman zaman o günlerde yaşananların bugünlerde, bugünlerde yaşananların o günlerde yaşandığı sanısına kapılıyor, şaşkına dönüyor.
Bugünü iyi anlayıp, geleceğimizi sağlam temellere oturtabilmek için geçmişi iyi bilmeye ihtiyacımız var. Hayrullah Nami Efendi’nin bu kitapta anlattıkları bu bakımdan herkes için büyük bir fırsattır.
“Merhum pederim benim Tevârîh-i Âl-i Osman merakımdan gayet memnun idi. Ara sıra ordan burdan sorular sorar, malumatımı yoklardı. Rahmetli bir gün yine böyle bir yoklamada: “Tevârîh-i Âl-i Osman’a artık epey vukufun var, biliyorum.” dedi. “Peki, söyler misin, sence Devlet-i Âliyye’nin inhitatının mebdei ve sebebi nedir?” Kendimden gayet emin: “Mebdei Karlofça Muahedesi’dir, efendi baba.” dedim.
“Hep öyle söylenir,” deyip güldü. “Peki ya sebebi?” Başladım saymaya: “Birincisi, devlet idaresi bozuldu, efendi baba! Memlekette rüşvet, irtikâp, iltimas aldı yürüdü. Mevkii makam para ile alınır satılır hale geldi. Bu sebeple devlet idaresine ehil kimseler gelmez oldu. İkincisi, padişahlarımız zevk u safâya dalıp devlet işleriyle alakadar olmaz oldular. Ordularının başında sefere çıkmadılar. Üçüncüsü, askerimiz bozuldu; nizamı intizamı kalmadı. Yeniçeri esameleri para ile alınır satılır hale geldi. Parayı verip esame alan talim terbiye görmeden yeniçeri oldu. Dördüncüsü, o arada küffar fenni silahlar icad etti. Biz dolma tüfekle muharebe ederken onlar yivli tüfek kullanmaya başladı. Bizim askerimizin dolma tüfeği yağmurda çamurda patlamazken, onların yivli tüfekleri cayır cayır kurşun sıktı. Beşincisi, memlekette adaletsizlik arttıkça arttı. Adalet mülkün temeli olmaktan çıktı...”
Ben daha sayıyordum ki: “Bu kadar yeter!” diye sözümü kesti rahmetli: “Saydıklarının hepsinde hakikat payı var elbette. Lakin ben o kanaatte değilim. Devlet-i Âliyye’nin inhitatının mebdei Karlofça Muahedesi’nden çok çok evveldir. Sebebine gelince... Bunun, senin saydıkların dâhil pek çok sebebi vardır ama esas sebebi başkadır...”
Hatıratının başında bunları anlatıp o gün babasının ne demek istediğini anlayamadığını yazan kahramanımız Hayrullah Nami Efendi’nin ayakları, Hazine-i Amire’de vazifeye başladıktan bir müddet sonra suya eriyor, babasına hak verip hatıratında Devlet-i Âliyye’nin o yıllardaki hazin hikâyesini bizlere bütün çıplaklığıyla anlatıyor. Öyle anlatıyor ki, insan, Hayrullah Nami Efendi’nin anlattıklarını okurken zaman zaman o günlerde yaşananların bugünlerde, bugünlerde yaşananların o günlerde yaşandığı sanısına kapılıyor, şaşkına dönüyor.
Bugünü iyi anlayıp, geleceğimizi sağlam temellere oturtabilmek için geçmişi iyi bilmeye ihtiyacımız var. Hayrullah Nami Efendi’nin bu kitapta anlattıkları bu bakımdan herkes için büyük bir fırsattır.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 105,00 | 105,00 |