Yakaladı. Torunuydu… Tuna… Doğruldu, çocuğu bağrına çekti. Genzini mis gibi sabun kokusu doldurdu. Parmakları çocuğun nemli, yumuşak saçlarında gezindi. Ela gözlerindeki tül perde kalktı. Hayatı, var olmayı, dokunmayı hatırladı…
Düşündüğü ilk şey, gemiydi. Gövdesi göründü, güvertesi seçildi, nokta gibi görünen insanlar ellenip kollandı ve gemi limana yanaştı. Bütün bunlar olmuştu elbette. Ya da… Ya da tatlı bir manevrayla kıyıya paralel çekip gitmişti. Öyle mi olmuştu? Anlayamıyordu. Hangi zamanın muhasebesini yaptığını bile bilmiyordu. Canı sıkıldı yine, “Neler oluyor?” sorusu dudaklarına kadar geldi; orada kaldı. Darmadağındı…
Beyaz Yalnızlık’tan
Güneş etkisini yitirmiş; hava nefes aldırıyor. Yel gibi gidiyoruz. Yüzümü, rüzgârın sert darbelerine karşı dayımın sırtıyla siperliyorum. Arkamızdan müthiş bir toz bulutu yükseliyor. Hoplaya zıplaya ilerliyoruz. Biraz sonra bu toprak yoldan kurtulup asfalta çıkarız.
Meyve bahçeleri seyreliyor. Tarlalar alabildiğine geniş. Harman kümeleri kırılan ışığın aksiyle göz alıyor.
Su arklarının başında günün dönmesine aldırmadan suya giren çıplak çocuklara el sallıyoruz.
Keskin bir dönemeçte tozu etrafımızda döndürerek birdenbire duruyoruz. Sessiz olmamı işaret ediyor ve yol kenarındaki yabani ağaççıklarla iç içe geçmiş çalılıklara yöneliyor. Bastığı yeri seçerek iki büklüm ilerliyor. Başını dikenli dalların arasına uzatıp bekliyor. Ben de bekliyorum kıpırdamadan ve hiç şaşırmadan. Dayımın bilindik halleri diyorum ama bir yandan da merak ediyorum, ne gördü diye.
Dilini dişlerinin arasına kıstırıp ıslıklaşan sesler çıkarıyor, bekliyor. Zaman, lastik gibi sünüyor. Sıkılıyorum put gibi durmaktan. Nihayet vazgeçiyor. Derin derin soluyarak dönüyor. Alnında tomur tomur ter, yüzü ciddi.
“Ne güzel yılandı!”
Mis Kokuyor Elleri’nden
Yakaladı. Torunuydu… Tuna… Doğruldu, çocuğu bağrına çekti. Genzini mis gibi sabun kokusu doldurdu. Parmakları çocuğun nemli, yumuşak saçlarında gezindi. Ela gözlerindeki tül perde kalktı. Hayatı, var olmayı, dokunmayı hatırladı…
Düşündüğü ilk şey, gemiydi. Gövdesi göründü, güvertesi seçildi, nokta gibi görünen insanlar ellenip kollandı ve gemi limana yanaştı. Bütün bunlar olmuştu elbette. Ya da… Ya da tatlı bir manevrayla kıyıya paralel çekip gitmişti. Öyle mi olmuştu? Anlayamıyordu. Hangi zamanın muhasebesini yaptığını bile bilmiyordu. Canı sıkıldı yine, “Neler oluyor?” sorusu dudaklarına kadar geldi; orada kaldı. Darmadağındı…
Beyaz Yalnızlık’tan
Güneş etkisini yitirmiş; hava nefes aldırıyor. Yel gibi gidiyoruz. Yüzümü, rüzgârın sert darbelerine karşı dayımın sırtıyla siperliyorum. Arkamızdan müthiş bir toz bulutu yükseliyor. Hoplaya zıplaya ilerliyoruz. Biraz sonra bu toprak yoldan kurtulup asfalta çıkarız.
Meyve bahçeleri seyreliyor. Tarlalar alabildiğine geniş. Harman kümeleri kırılan ışığın aksiyle göz alıyor.
Su arklarının başında günün dönmesine aldırmadan suya giren çıplak çocuklara el sallıyoruz.
Keskin bir dönemeçte tozu etrafımızda döndürerek birdenbire duruyoruz. Sessiz olmamı işaret ediyor ve yol kenarındaki yabani ağaççıklarla iç içe geçmiş çalılıklara yöneliyor. Bastığı yeri seçerek iki büklüm ilerliyor. Başını dikenli dalların arasına uzatıp bekliyor. Ben de bekliyorum kıpırdamadan ve hiç şaşırmadan. Dayımın bilindik halleri diyorum ama bir yandan da merak ediyorum, ne gördü diye.
Dilini dişlerinin arasına kıstırıp ıslıklaşan sesler çıkarıyor, bekliyor. Zaman, lastik gibi sünüyor. Sıkılıyorum put gibi durmaktan. Nihayet vazgeçiyor. Derin derin soluyarak dönüyor. Alnında tomur tomur ter, yüzü ciddi.
“Ne güzel yılandı!”
Mis Kokuyor Elleri’nden
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 68,00 | 68,00 |