Elifcan, Binali'yi görünce doğrulup içinde ne kadar elektrik varsa, gözleriyle gözlerine boca ediverdi. Binali, sarsıldı. Gök devrilip, bulutlar üzerine düşer gibi, toprak ayaklarının altından kayar gibi oldu. Sol eliyle, alnını avuçlarının içine aldı. Yavaş yavaş, pamuk ağaçlarının önüne diz çöktü. Yüreği göğsünde, korkup uçacak bir güvercin gibi çırpınıyor, gürp gürp diye atıyordu.. Kendi kendine, ''Bu ne ya?'' dedi. Ellerine, parmaklarına baktı. Titriyordu. Sanki, bu içine düşmüş olduğu durum bütün bir ırgat tarafından fark edilmiş gibi bir duyguyla, sarmaş dolaş olmuştu. Durdu. Duygulandı. ''Bu ne?'' diye söylendi. Sırtı terlemiş, kollarının gücü azalmıştı. Derin bir iç geçirdi. Ağzını, avurtlarını havayla doldurup birden ''puf'' diye boşalttı. Kaşlarını çattı. Yüzünü buruşturdu. Düşündü taşındı. ''Elifcan!'' dedi. ''Sen yürüyen, soluk alıp veren bir cennet misin? Sen, bütün çiçeklerin özünden süzülüp gelen bir can mısın? Sen, her şeyi var eden varın, büyüklüğünün devinen bir tür simgesi misin? Sen, tüm şiirlerin, ezgilerin, her bir güzelliğin, özetinin özeti misin? Sen, anlatmak isteyip de bir türlü anlatamadığım, bana haddimi bildiren, Yüce Tanrı'nın ete kemiğe bürünüp Elifcan diye göründüğü sani sıfatının bir tecellisi, bir yansıması mısın?'' diye düşlerin, düşüncelerin yeğni, şiirsel kanatlarında yani gökkubbesi altında gidip geldi.
Elifcan, Binali'yi görünce doğrulup içinde ne kadar elektrik varsa, gözleriyle gözlerine boca ediverdi. Binali, sarsıldı. Gök devrilip, bulutlar üzerine düşer gibi, toprak ayaklarının altından kayar gibi oldu. Sol eliyle, alnını avuçlarının içine aldı. Yavaş yavaş, pamuk ağaçlarının önüne diz çöktü. Yüreği göğsünde, korkup uçacak bir güvercin gibi çırpınıyor, gürp gürp diye atıyordu.. Kendi kendine, ''Bu ne ya?'' dedi. Ellerine, parmaklarına baktı. Titriyordu. Sanki, bu içine düşmüş olduğu durum bütün bir ırgat tarafından fark edilmiş gibi bir duyguyla, sarmaş dolaş olmuştu. Durdu. Duygulandı. ''Bu ne?'' diye söylendi. Sırtı terlemiş, kollarının gücü azalmıştı. Derin bir iç geçirdi. Ağzını, avurtlarını havayla doldurup birden ''puf'' diye boşalttı. Kaşlarını çattı. Yüzünü buruşturdu. Düşündü taşındı. ''Elifcan!'' dedi. ''Sen yürüyen, soluk alıp veren bir cennet misin? Sen, bütün çiçeklerin özünden süzülüp gelen bir can mısın? Sen, her şeyi var eden varın, büyüklüğünün devinen bir tür simgesi misin? Sen, tüm şiirlerin, ezgilerin, her bir güzelliğin, özetinin özeti misin? Sen, anlatmak isteyip de bir türlü anlatamadığım, bana haddimi bildiren, Yüce Tanrı'nın ete kemiğe bürünüp Elifcan diye göründüğü sani sıfatının bir tecellisi, bir yansıması mısın?'' diye düşlerin, düşüncelerin yeğni, şiirsel kanatlarında yani gökkubbesi altında gidip geldi.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 6,89 | 6,89 |