Anadolu milli kurtuluş hareketi yalnız Türkler için değil, Kürtler için de tarihlerini en şerefli sayfalarından biridir. O dövüş yıllarının, sonradan Türk idarecilerince yasak edilen en unutulmaz Türklerinden biri (Vurun Kürd Uşağı namus günüdür!) diye başlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra, Türk idarecileri ve egemen çevreleri, Kürt hareketinin tanımağı vadettikleri millet ve insan haklarını tanımadı, hatta işi Kürt milletinin millet olarak varlığını bile inkara götürdü. (…) Türk ve Kürt halklarının Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içinde dış ve iç politikada aynı emellere hasret çekmeleri bugünkü Türk idarecilerini korkutuyor. Her iki miller kardeş milli kültürlerini, milli ekonomilerini geliştirmek, toprağa, tarım araçlarına, hürriyete, demokratik haklara kavuşmak istiyor. (…) Gerçek Türk yurtseverleri, Kürt kardeşlerinin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde milli haklarına kavuşmak için yaptığı kavgayı can ve gönülden nasıl destekliyorsa, gerçek Kürt yurtseverleri de Türk halkının demokrasi ve milli bağımsızlık için yaptığı kavgayı öylece destekliyor. (…) Ancak böyle bir elbirliğiyle kardeş iki millet hürriyete, milli ve insan haklarına kavuşabilir”. Nazım Hikmet Ran (1962)
“On dört milyon Kürdün hepsini öldürme olanağı yok. On beş milyon Kürdü insan haklarından vazgeçirmek olanağı da yok. Kendi kimliklerini isteyen, buna kelle koymuş insanı hiç bir biçimde, herhangi bir korkuyla, zulümle, ölümle sindiremez, isteklerinden vazgeçiremezsin (…) Gelin kardeşler hep bir olalım. Kürtler eninde sonunda elimizden alacakları ya da bizim severek vermemiz gereken haklarını istiyorlar. Kardeşlerimizi, Daha uzun bir süre bu haktan mahrum etmeyelim. Yazık, Onlar bizim bin yıllık kardeşimiz değil mi?..
Bakın, 21. Yüzyıla bu kanlı ellerle girmeyelim. 21. Yüzyıla kardeşleri birbirine öldürterek girmeyelim. 21. Yüzyıla alnımıza kardeş kanının kapkara lekesiyle girmeyelim. İnsanlık karşısında boynumuz bükük olmasın. (…) Bu çağda demokrasiyle yönetilmek bir ülkenin en büyük onurudur. On beş milyon insanın haklarını vermezsen, demokrasini nasıl gerçekleştirebilirsin? Artık insanlık, (ya devlet başa ya kuzgun leşe) demiyor, diyemiyor, dedirtmiyorlar. Gerçekten, biz ülkemizi Musa Anter kadar sevebiliyor muyuz? Ya demokrasiyi? Bu çıkmazdan kurtulacağız. Çünkü ben bu ülkenin Musa Anter’lerine çok güveniyorum. Türk olsun, Kürt olsun, kim olursa olsun; yaşasın Musa Anter’ler, Apè Musa’lar…“ Yaşar Kemal (1992)
Anadolu milli kurtuluş hareketi yalnız Türkler için değil, Kürtler için de tarihlerini en şerefli sayfalarından biridir. O dövüş yıllarının, sonradan Türk idarecilerince yasak edilen en unutulmaz Türklerinden biri (Vurun Kürd Uşağı namus günüdür!) diye başlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra, Türk idarecileri ve egemen çevreleri, Kürt hareketinin tanımağı vadettikleri millet ve insan haklarını tanımadı, hatta işi Kürt milletinin millet olarak varlığını bile inkara götürdü. (…) Türk ve Kürt halklarının Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içinde dış ve iç politikada aynı emellere hasret çekmeleri bugünkü Türk idarecilerini korkutuyor. Her iki miller kardeş milli kültürlerini, milli ekonomilerini geliştirmek, toprağa, tarım araçlarına, hürriyete, demokratik haklara kavuşmak istiyor. (…) Gerçek Türk yurtseverleri, Kürt kardeşlerinin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde milli haklarına kavuşmak için yaptığı kavgayı can ve gönülden nasıl destekliyorsa, gerçek Kürt yurtseverleri de Türk halkının demokrasi ve milli bağımsızlık için yaptığı kavgayı öylece destekliyor. (…) Ancak böyle bir elbirliğiyle kardeş iki millet hürriyete, milli ve insan haklarına kavuşabilir”. Nazım Hikmet Ran (1962)
“On dört milyon Kürdün hepsini öldürme olanağı yok. On beş milyon Kürdü insan haklarından vazgeçirmek olanağı da yok. Kendi kimliklerini isteyen, buna kelle koymuş insanı hiç bir biçimde, herhangi bir korkuyla, zulümle, ölümle sindiremez, isteklerinden vazgeçiremezsin (…) Gelin kardeşler hep bir olalım. Kürtler eninde sonunda elimizden alacakları ya da bizim severek vermemiz gereken haklarını istiyorlar. Kardeşlerimizi, Daha uzun bir süre bu haktan mahrum etmeyelim. Yazık, Onlar bizim bin yıllık kardeşimiz değil mi?..
Bakın, 21. Yüzyıla bu kanlı ellerle girmeyelim. 21. Yüzyıla kardeşleri birbirine öldürterek girmeyelim. 21. Yüzyıla alnımıza kardeş kanının kapkara lekesiyle girmeyelim. İnsanlık karşısında boynumuz bükük olmasın. (…) Bu çağda demokrasiyle yönetilmek bir ülkenin en büyük onurudur. On beş milyon insanın haklarını vermezsen, demokrasini nasıl gerçekleştirebilirsin? Artık insanlık, (ya devlet başa ya kuzgun leşe) demiyor, diyemiyor, dedirtmiyorlar. Gerçekten, biz ülkemizi Musa Anter kadar sevebiliyor muyuz? Ya demokrasiyi? Bu çıkmazdan kurtulacağız. Çünkü ben bu ülkenin Musa Anter’lerine çok güveniyorum. Türk olsun, Kürt olsun, kim olursa olsun; yaşasın Musa Anter’ler, Apè Musa’lar…“ Yaşar Kemal (1992)
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 144,00 | 144,00 |