Kimiz biz? Toplumsal varlığımızı ortaklıklar mı? yoksa farklılıklar mı tanımlıyor? Aynı toplum içinde yaşarken bizi birleştiren nedir? Yoksa toplum denen denizde birer ada mıyız? Sosyolojinin merkezine oturan “toplum“ kavramı bu adacıkları zorla birbirine bağlayan keyfi bir analiz aracı, “birlik ve beraberlik“ söylemi uyum yerine çatışma yaratan bir istek olmasın? Toplum ve toplumsallık üzerine çok fazla düşünülmüş olmasına rağmen farklılık bilgisi çok az, neden? Bir proje olarak sıkça tasarlanan toplumsallığın barındırdığı sonu gelmez çatışmaların bir nedeni de “farklılık“ bilgisinin eksikliği olamaz mı? Belki de artık incelenmesi gereken “ortaklık“ kültürü değil, “farklılık“ kültürüdür! Peki, bu tartışmaların arasına sıkışmış olan “altkültür“ nedir?
Altkültür kavramı Chris Jenks’e göre toplumbilimlerinin yüzleşmesi gereken önemli bir paradoksu barındırır. Altkültür fikri farklılığı yalıtsa da, farklılık odağındaki ortaklığı anlatır. Jenks, bu kavramın toplum bilimler içerisindeki çözümlemesiyle işe başlıyor; Tönnies, Durkheim ve Marx ile Weber gibi usta kuramcıların çerçevesinde yaptığı arkeolojik kazıyla, altkültürün tarihöncesini açığa çıkartıyor. Parsons’ın sistemler sosyolojisi ile birlikte kavramın son yapısal izi sürülürken, Stuart Hall ve Birmingham Okulu’nun çığır açan eserleri, Althusser ve Gramsci’nin ideoloji anlayışıyla birlikte kavramın haritasını tamamlıyor. Jenks’in gözler önüne serdiği bu haritada ilkel toplumların tabuları, organik ve mekanik yapılar, iç içe geçmiş sistemler, kapitalizmin gözden çıkardığı lümpenler, toplumsallaşan benlikler, canlı bir kent, tutunamayan esrarkeşler, sefil göçmenler, avangard bohemler, açık fikirli mafya babaları, asi gençler, kayıp ötekiler ve derinden derine bir sınır deneyiminin dünyası var.
İşte bu sınır deneyiminin yok sayılması kültür kavramını postmoderniteye bağlayarak onun zayıflığını açığa vurur: Jenks’e göre farklılığı anlamlandırmak onu sınırlandırmayı gerektirir ve bu sınırı bir tek toplumsal olan belirleyebilir. Tıpkı postmodernitenin modern sınırları çoğaltarak silmeye çalışması gibi, altkültür de beyhude bir çabayla ortak kültürün sınırını geri almaya uğraşır. Altkültür kavramı, diyor Jenks, hiçbir kuramcının elinde faydalı bir araca dönüşmedi; aksine, kuramcının yalıtmasını sağladı. Toplumsalı farklılıkla açıklamak, toplumsalı toplumsalla açıklama vaadini hiçe saymak, farklı olanı ortak dünyadan dışlamaktır.
Altkültürleri yeni kimlik kaynakları, yeni farklılık göstereni olarak almak,; farklılığı ortaklıklar üzerinden tekrar düşünmek ve öteki benliğin haritasından silmemek isteyenlere...
Altkültür kavramını ciddi ve dikkatli bir şekilde masaya yatıran bir kitap... incelikli ve içgörülü.“
- Jim McGuigan
Kimiz biz? Toplumsal varlığımızı ortaklıklar mı? yoksa farklılıklar mı tanımlıyor? Aynı toplum içinde yaşarken bizi birleştiren nedir? Yoksa toplum denen denizde birer ada mıyız? Sosyolojinin merkezine oturan “toplum“ kavramı bu adacıkları zorla birbirine bağlayan keyfi bir analiz aracı, “birlik ve beraberlik“ söylemi uyum yerine çatışma yaratan bir istek olmasın? Toplum ve toplumsallık üzerine çok fazla düşünülmüş olmasına rağmen farklılık bilgisi çok az, neden? Bir proje olarak sıkça tasarlanan toplumsallığın barındırdığı sonu gelmez çatışmaların bir nedeni de “farklılık“ bilgisinin eksikliği olamaz mı? Belki de artık incelenmesi gereken “ortaklık“ kültürü değil, “farklılık“ kültürüdür! Peki, bu tartışmaların arasına sıkışmış olan “altkültür“ nedir?
Altkültür kavramı Chris Jenks’e göre toplumbilimlerinin yüzleşmesi gereken önemli bir paradoksu barındırır. Altkültür fikri farklılığı yalıtsa da, farklılık odağındaki ortaklığı anlatır. Jenks, bu kavramın toplum bilimler içerisindeki çözümlemesiyle işe başlıyor; Tönnies, Durkheim ve Marx ile Weber gibi usta kuramcıların çerçevesinde yaptığı arkeolojik kazıyla, altkültürün tarihöncesini açığa çıkartıyor. Parsons’ın sistemler sosyolojisi ile birlikte kavramın son yapısal izi sürülürken, Stuart Hall ve Birmingham Okulu’nun çığır açan eserleri, Althusser ve Gramsci’nin ideoloji anlayışıyla birlikte kavramın haritasını tamamlıyor. Jenks’in gözler önüne serdiği bu haritada ilkel toplumların tabuları, organik ve mekanik yapılar, iç içe geçmiş sistemler, kapitalizmin gözden çıkardığı lümpenler, toplumsallaşan benlikler, canlı bir kent, tutunamayan esrarkeşler, sefil göçmenler, avangard bohemler, açık fikirli mafya babaları, asi gençler, kayıp ötekiler ve derinden derine bir sınır deneyiminin dünyası var.
İşte bu sınır deneyiminin yok sayılması kültür kavramını postmoderniteye bağlayarak onun zayıflığını açığa vurur: Jenks’e göre farklılığı anlamlandırmak onu sınırlandırmayı gerektirir ve bu sınırı bir tek toplumsal olan belirleyebilir. Tıpkı postmodernitenin modern sınırları çoğaltarak silmeye çalışması gibi, altkültür de beyhude bir çabayla ortak kültürün sınırını geri almaya uğraşır. Altkültür kavramı, diyor Jenks, hiçbir kuramcının elinde faydalı bir araca dönüşmedi; aksine, kuramcının yalıtmasını sağladı. Toplumsalı farklılıkla açıklamak, toplumsalı toplumsalla açıklama vaadini hiçe saymak, farklı olanı ortak dünyadan dışlamaktır.
Altkültürleri yeni kimlik kaynakları, yeni farklılık göstereni olarak almak,; farklılığı ortaklıklar üzerinden tekrar düşünmek ve öteki benliğin haritasından silmemek isteyenlere...
Altkültür kavramını ciddi ve dikkatli bir şekilde masaya yatıran bir kitap... incelikli ve içgörülü.“
- Jim McGuigan
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 16,10 | 16,10 |