İnsan, “Elest Bezmi’nde” Allah’a bir söz verdi. Yüce Allah: “Ben sizin rabbiniz değil miyim?” dedi, insanlık ise “Evet aynen öyle!” dedi. Bu söz, insanın kulluk ekseninde yürüyeceğine dair itirazsız, isyansız ve riyasız verdiği sözdür.
İnsanoğlu, verdiği sözün gereği ile amel ettiği zamanlarda huzur ve refah içinde yaşamıştır. Verdiği sözün gereğini yapmadığındaysa huzursuz bir ortamda çilekeş bir hayatı yaşamak zorunda kalmıştır.
Tarih boyunca yaşanabilir bir dünya, her zaman sözünün erleri olan yiğitler tarafından kurulmuştur. Sözlerine muhalif bir çizgide yürüyenler ise insanlığa hep hüsranı tattırmışlardır. İşleri hep zulüm temelinde olmuştur.
İnsanlık tarihi, uyarıcılarla uyutucuların kavgalarıyla şekillenmiştir. İnsan, zaman zaman verdiği sözü unutarak isyan yoluna sapmış, yüce Allah da sözünü unuttuğu her seferinde elçiler göndererek insanlığı uyarmıştır.
Gönderilen elçiler, fıtrattan uzaklaştırılıp yozlaştırılmış toplumsal dokuyu vahiyle onarıp, toplumlarını, sahih anlayış ve tevhidi bilinç ekseninde imar ettiler. Nebilerin olmadığı dönemlerde ise takipçileri aynı görevi hakkıyla icra ettiler. Bugün de hattı nebide yürüyen Müslümanlar olarak bizler, aynı yöntem ve bilinçle hareket etme mecburiyetindeyiz.
Gönderilen her elçi, toplumlarının zihinlerine vurulan prangaları söküp özgür bir atmosferde hakikatin bilgisinin yol göstericiliğinde ihya ve inşa faaliyeti yürütmüştür. Son elçi Hz. Muhammed de aynı şekilde ve aynı yöntemle toplumunu şirk, zulüm ve tuğyan ortamından kurtarmış, insanları özgürleştirmiştir. Bunu yaparken de kitabi ayetlerle birlikte afaki ve enfüsi ayetleri okuyabilmeyi toplumuna öğretmiştir.
En büyük enfüsi ayet Elest Bezmi’nde verilen sözdür. Peygamberlerin temel sorumlulukları arasında hep bu ayeti hatırlatmak birincil görevleri arasında olmuştur. Bu bağlamda Allah rasulüne nispet edilen bir rivayette “Kim kendini tanırsa rabbini tanır” buyrularak bu ayete dikkat çekilmiştir.
Toplumların fesada ramak kaldığı evrelerden geçtiğimiz şu günlerde öncelikle kendimizi tanımalı, afaki ve enfüsi ayetleri anlamalıyız. Ancak bunu başarabilirsek rabbimizi tanıyıp bilerek yolumuza revan oluruz. Bizler, öz benliğimizin ve kainat kitabının afaki ve enfüsi ayetlerini okumayı tamamlayarak ancak kainatı var eden kudretin kitabını okumaya hazır hale geliriz. Çünkü enfüsi ve afaki ayetleri anlama kapasitesinde olanlar, kitabi ayetleri de hakkıyla anlayabilecek potansiyeli yakalarlar. Verdiğimiz ahdin gereğini yerine getirmemizin bundan başka bir yolu da yoktur.
Ahitlerine sadık kalanlar, afaki ve enfüsi ayetleri kitabi ayetlerin koyduğu temel ilkeler yönünde okuyup anlayan ve bu ayetleri diğer tüm söz verenlere duyuran ve mücadele edenlerdir. Rabbini bilen ve rabbine verdiği sözün farkında hareket edenler, yaşanabilir bir dünyanın kurucuları olurlar. Her bilinç sahibi kul, bu bilincin toplumsallaşması için azami gayret serdetmek durumundadır.
İnananlar olarak, ahitlerinin gereği ile amel etmeyen yığınları bertaraf edip tevhid ve adalet temelinde, ahdi misakın gereği bir vicdan oluşturmak istiyorsak Allah bilinci ile hareket eden ve bu dünyada iyi veya kötü yaptıklarının hesabının görüleceğine inanan bir şuur inşa etmek mecburiyetindeyiz. Tıpkı bu davanın yılmaz savunucuları konumunda olan nebi ve rasullerin yaptığı gibi…
“Ahd-i Misak/Allah’a Verilen Söz” kitabı, 21. yy Müslümanları olarak peygamberlerin ortak hedefi olan Allah’a verilen söze vefayı hatırlatma mücadelesinde bizim konumumuzun ne olması gerektiği hususunda bir nefes olması niyetiyle kaleme alınmıştır….
İnsan, “Elest Bezmi’nde” Allah’a bir söz verdi. Yüce Allah: “Ben sizin rabbiniz değil miyim?” dedi, insanlık ise “Evet aynen öyle!” dedi. Bu söz, insanın kulluk ekseninde yürüyeceğine dair itirazsız, isyansız ve riyasız verdiği sözdür.
İnsanoğlu, verdiği sözün gereği ile amel ettiği zamanlarda huzur ve refah içinde yaşamıştır. Verdiği sözün gereğini yapmadığındaysa huzursuz bir ortamda çilekeş bir hayatı yaşamak zorunda kalmıştır.
Tarih boyunca yaşanabilir bir dünya, her zaman sözünün erleri olan yiğitler tarafından kurulmuştur. Sözlerine muhalif bir çizgide yürüyenler ise insanlığa hep hüsranı tattırmışlardır. İşleri hep zulüm temelinde olmuştur.
İnsanlık tarihi, uyarıcılarla uyutucuların kavgalarıyla şekillenmiştir. İnsan, zaman zaman verdiği sözü unutarak isyan yoluna sapmış, yüce Allah da sözünü unuttuğu her seferinde elçiler göndererek insanlığı uyarmıştır.
Gönderilen elçiler, fıtrattan uzaklaştırılıp yozlaştırılmış toplumsal dokuyu vahiyle onarıp, toplumlarını, sahih anlayış ve tevhidi bilinç ekseninde imar ettiler. Nebilerin olmadığı dönemlerde ise takipçileri aynı görevi hakkıyla icra ettiler. Bugün de hattı nebide yürüyen Müslümanlar olarak bizler, aynı yöntem ve bilinçle hareket etme mecburiyetindeyiz.
Gönderilen her elçi, toplumlarının zihinlerine vurulan prangaları söküp özgür bir atmosferde hakikatin bilgisinin yol göstericiliğinde ihya ve inşa faaliyeti yürütmüştür. Son elçi Hz. Muhammed de aynı şekilde ve aynı yöntemle toplumunu şirk, zulüm ve tuğyan ortamından kurtarmış, insanları özgürleştirmiştir. Bunu yaparken de kitabi ayetlerle birlikte afaki ve enfüsi ayetleri okuyabilmeyi toplumuna öğretmiştir.
En büyük enfüsi ayet Elest Bezmi’nde verilen sözdür. Peygamberlerin temel sorumlulukları arasında hep bu ayeti hatırlatmak birincil görevleri arasında olmuştur. Bu bağlamda Allah rasulüne nispet edilen bir rivayette “Kim kendini tanırsa rabbini tanır” buyrularak bu ayete dikkat çekilmiştir.
Toplumların fesada ramak kaldığı evrelerden geçtiğimiz şu günlerde öncelikle kendimizi tanımalı, afaki ve enfüsi ayetleri anlamalıyız. Ancak bunu başarabilirsek rabbimizi tanıyıp bilerek yolumuza revan oluruz. Bizler, öz benliğimizin ve kainat kitabının afaki ve enfüsi ayetlerini okumayı tamamlayarak ancak kainatı var eden kudretin kitabını okumaya hazır hale geliriz. Çünkü enfüsi ve afaki ayetleri anlama kapasitesinde olanlar, kitabi ayetleri de hakkıyla anlayabilecek potansiyeli yakalarlar. Verdiğimiz ahdin gereğini yerine getirmemizin bundan başka bir yolu da yoktur.
Ahitlerine sadık kalanlar, afaki ve enfüsi ayetleri kitabi ayetlerin koyduğu temel ilkeler yönünde okuyup anlayan ve bu ayetleri diğer tüm söz verenlere duyuran ve mücadele edenlerdir. Rabbini bilen ve rabbine verdiği sözün farkında hareket edenler, yaşanabilir bir dünyanın kurucuları olurlar. Her bilinç sahibi kul, bu bilincin toplumsallaşması için azami gayret serdetmek durumundadır.
İnananlar olarak, ahitlerinin gereği ile amel etmeyen yığınları bertaraf edip tevhid ve adalet temelinde, ahdi misakın gereği bir vicdan oluşturmak istiyorsak Allah bilinci ile hareket eden ve bu dünyada iyi veya kötü yaptıklarının hesabının görüleceğine inanan bir şuur inşa etmek mecburiyetindeyiz. Tıpkı bu davanın yılmaz savunucuları konumunda olan nebi ve rasullerin yaptığı gibi…
“Ahd-i Misak/Allah’a Verilen Söz” kitabı, 21. yy Müslümanları olarak peygamberlerin ortak hedefi olan Allah’a verilen söze vefayı hatırlatma mücadelesinde bizim konumumuzun ne olması gerektiği hususunda bir nefes olması niyetiyle kaleme alınmıştır….
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 15,75 | 15,75 |