Ceza muhakemesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin altıncı maddesinde tanımlanan adil yargılama hakkı ilkesine göre yürütülmesi önem arzeder. Adil yargılanma ilkeleri, kişinin karşı karşıya kaldığı her türlü suç isnadı halinde uygulanmalıdır. Belirtelim ki, suç isnadı, kişiye suçlu olduğu izlenimini veren her türlü muamele ve işlemi kapsar. Adil yargılama hakkı yargılamanın tüm aşamalarını kapsayıcı niteliktedir. Bu nedenle bu konudaki ilkeler kolluk aşaması dahil soruşturma ve kovuşturmanın tüm evrelerini içerir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre adil yargılama hakkından mağdur yararlanamaz. Ancak hukukumuzda mağdurun da adil bir biçimde yargılanması anayasa çerçevesinde güvencelenmiştir.
Adil yargılama hakkı çerçevesinde silahların eşitliği ile kastedilen yargılama sujelerinin yasal olarak kendilerine verilen alanda yasaya uygun olmayan herhangi bir engel ile karşılaşmaksızın haklarını kullanabilmeleridir. Yoksa silahların eşitliği ile her erkin eşit olması kastedilmemektedir. Adil yargılanma hakkının bir sonucu olarak ceza muhakemesinde, hakim, yasanın çarpıtılmamasını sağlamakla yükümlüdür. Hakimin yasanın çarpıtılmamasını sağlaması, yasayı sadece şekli anlamda değil aynı zamanda o yasanın ruhunu da göz önünde tutması suretiyle mümkün olabilir.
Günümüzde, özellikle de son zamanlarda, ceza yargılaması açısından, muhakeme ilkelerinin uygulanmasına özen gösterilmesi önemini bir kez daha günyüzüne çıkarmıştır. Gerçekten Anayasa Mahkemesinin -balyoz davası- ile ilgili ihlal kararı bu söylenenin tipik bir örneğini sergiler niteliktedir. Ceza hukukunun amacı maddi gerçeğin tüm çerçevesiyle açığa çıkarılmasının sağlanmasıdır. Ancak bunu sağlarken bir yandan mağdurun haklarının diğer yandan sanık haklarının ve nihayet diğer bir taraftan toplum düzeninin sağlanması gerekir. Bunun elde edilebilmesi için ise ceza muhakemesinin yürüyüşünde bazı ilkelere riayet gösterilmesi aranır. Bu söylenen sınırlamalardan birincisini insan hakları, ikincisini ise kişi güvenliği oluşturur. Şüphesiz, bu ilkeler, adil bir yargılama yapmayı gerekli kılar.
Anayasanın otuzaltıncı maddesinde, "savunma hakkı", "herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." şeklinde düzenlenmiştir. Bu söylenenin doğal sonucu olarak savunma hakkının sınırlandırılması durumunda verilen karar adil yargılama hakkını zedeleyecektir. Savunma hakkı, yargı mercileri huzurunda kendisini savunma, müdafi yardımından yararlanma, susma, soru sorma, aleyhine olan işleme katılmama, tercümandan yararlanma, delillerin toplanmasını isteme, duruşmada hazır bulunma, kanun yoluna başvurma gibi hakları içermektedir.
Ceza Genel Kurulu tarafından da ifade edildiği üzere, ceza muhakemesinin en temel unsuru olma özelliğini taşıyan savunma hakkı, şüpheliyi ve sanığı ilgilendirdiği kadar, bir gün şüpheli veya sanık konumuna düşebilecek olan toplumda yaşayan herhangi bir ferdi, dolayısıyla bütün toplumu ve yine adaleti sağlama yükümlülüğü bulunan Devleti de ilgilendirmektedir. Biz bu çalışmada adil bir yargılama için savunma hakkının kısıtlanmaması açısından riayet edilmesi gereken muhakeme kurallarını, susma hakkı ve bunun kullanılmasının maddi hukukta doğurduğu sonuçları, vicdani delil sistemi ile ikrarın delil değerini, kolluk tarafından alınan ifadenin delil değerini, müdafi ve uygulanacak prensiplerini, sanığın duruşmadan vareste tutulma hakkını mevcut düzenlemeler ile Yargıtay kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatları kapsamında incelemeye çalıştık.
Ceza muhakemesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin altıncı maddesinde tanımlanan adil yargılama hakkı ilkesine göre yürütülmesi önem arzeder. Adil yargılanma ilkeleri, kişinin karşı karşıya kaldığı her türlü suç isnadı halinde uygulanmalıdır. Belirtelim ki, suç isnadı, kişiye suçlu olduğu izlenimini veren her türlü muamele ve işlemi kapsar. Adil yargılama hakkı yargılamanın tüm aşamalarını kapsayıcı niteliktedir. Bu nedenle bu konudaki ilkeler kolluk aşaması dahil soruşturma ve kovuşturmanın tüm evrelerini içerir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre adil yargılama hakkından mağdur yararlanamaz. Ancak hukukumuzda mağdurun da adil bir biçimde yargılanması anayasa çerçevesinde güvencelenmiştir.
Adil yargılama hakkı çerçevesinde silahların eşitliği ile kastedilen yargılama sujelerinin yasal olarak kendilerine verilen alanda yasaya uygun olmayan herhangi bir engel ile karşılaşmaksızın haklarını kullanabilmeleridir. Yoksa silahların eşitliği ile her erkin eşit olması kastedilmemektedir. Adil yargılanma hakkının bir sonucu olarak ceza muhakemesinde, hakim, yasanın çarpıtılmamasını sağlamakla yükümlüdür. Hakimin yasanın çarpıtılmamasını sağlaması, yasayı sadece şekli anlamda değil aynı zamanda o yasanın ruhunu da göz önünde tutması suretiyle mümkün olabilir.
Günümüzde, özellikle de son zamanlarda, ceza yargılaması açısından, muhakeme ilkelerinin uygulanmasına özen gösterilmesi önemini bir kez daha günyüzüne çıkarmıştır. Gerçekten Anayasa Mahkemesinin -balyoz davası- ile ilgili ihlal kararı bu söylenenin tipik bir örneğini sergiler niteliktedir. Ceza hukukunun amacı maddi gerçeğin tüm çerçevesiyle açığa çıkarılmasının sağlanmasıdır. Ancak bunu sağlarken bir yandan mağdurun haklarının diğer yandan sanık haklarının ve nihayet diğer bir taraftan toplum düzeninin sağlanması gerekir. Bunun elde edilebilmesi için ise ceza muhakemesinin yürüyüşünde bazı ilkelere riayet gösterilmesi aranır. Bu söylenen sınırlamalardan birincisini insan hakları, ikincisini ise kişi güvenliği oluşturur. Şüphesiz, bu ilkeler, adil bir yargılama yapmayı gerekli kılar.
Anayasanın otuzaltıncı maddesinde, "savunma hakkı", "herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." şeklinde düzenlenmiştir. Bu söylenenin doğal sonucu olarak savunma hakkının sınırlandırılması durumunda verilen karar adil yargılama hakkını zedeleyecektir. Savunma hakkı, yargı mercileri huzurunda kendisini savunma, müdafi yardımından yararlanma, susma, soru sorma, aleyhine olan işleme katılmama, tercümandan yararlanma, delillerin toplanmasını isteme, duruşmada hazır bulunma, kanun yoluna başvurma gibi hakları içermektedir.
Ceza Genel Kurulu tarafından da ifade edildiği üzere, ceza muhakemesinin en temel unsuru olma özelliğini taşıyan savunma hakkı, şüpheliyi ve sanığı ilgilendirdiği kadar, bir gün şüpheli veya sanık konumuna düşebilecek olan toplumda yaşayan herhangi bir ferdi, dolayısıyla bütün toplumu ve yine adaleti sağlama yükümlülüğü bulunan Devleti de ilgilendirmektedir. Biz bu çalışmada adil bir yargılama için savunma hakkının kısıtlanmaması açısından riayet edilmesi gereken muhakeme kurallarını, susma hakkı ve bunun kullanılmasının maddi hukukta doğurduğu sonuçları, vicdani delil sistemi ile ikrarın delil değerini, kolluk tarafından alınan ifadenin delil değerini, müdafi ve uygulanacak prensiplerini, sanığın duruşmadan vareste tutulma hakkını mevcut düzenlemeler ile Yargıtay kararları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatları kapsamında incelemeye çalıştık.
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 63,00 | 63,00 |